18 Aralık 2016 Pazar

Rogue One

2016 Yılı büyük hayal kırıklıklarıyla geçti. Yılın en çok beklenen filmleri nedense hep arzu ettiğimizin bir seviye altında kaldı. Yıl sonu maratonunun son düzlüğüne girilirken Disney (Lucas Arts) inanılmaz bir çıkışla zirveyi ele geçiriyor. Zirvenin sahibi Rogue One!
Rogue One gösterime girdiğinden bu yana hakkında bir sürü şey yazıldı çizildi. Kendisi hakkında hiç spoyler yemeden filmi izlemeye odaklanmış olduğum için sadece spoyler içermeyen inceleme yazıları ve videolarını takip ettim. Eleştiri ve videolardaki olumlu görüşler, ilk başta eğlencelik bir "spin off" olarak fazla bir beklentiye girmeden izlemeyi düşündüğüm bu film hakkındaki heyecanımı bir hayli arttırdı.
Bu kez kayan yazılar görmediğimiz bir açılış ekranı sonrasında başarılı oyuncu Mads Mikkelsen ekranlara arz-ı endam etmesiyle film başlamış oldu. Her ne kadar film ilk yarısı itibariyle tempo açısından sekteye uğrasa da, Güç Uyanıyor filminin aksine ilginç mekanları ve karakterleri ile Yıldız Savaşları evreni hakkında arayıp da bulamadığımız farklı tarları bize hissettirmeyi başardı.
Filmin olumlu yönleri bir hayli fazla. Bu yüzden bir yerden başlamamız gerekiyor. Önce oyuncular ve kurgusal karakterlerden başlayalım.
Filmin başrollerini Felicity Jones (Jyn Erso) ve Diego Luna (Kaptan Cassian Andor) paylaşıyor. Bu ikisi tahmin edeceğiniz gibi bizim direnişçilerimiz. Bu konuda motivasyonları ve ahlak anlayışları birbirlerinden tamamıyla farklı. Aralarında filmin ilk yarısı itibariyle dostluktan ziyade zorunlu bir ittifak durumu söz konusu.

14 Aralık 2016 Çarşamba

Rogue One Gösterime Girmeden Önce Star Wars Filmlerine Bir Bakış

star-wars-universe
Yıldız Savaşları evreni filmleri, oyunları, çizgi roman ve romanlarıyla "franchise" olma özelliği taşıyan en önemli eser. Onu Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter, Warcraft, Marvel - DC evrenleri gibi bir takım seriler takip ediyor etmesine ama, hem dünya çapında tanınırlık hem de ulaştığı kitle bakımından "dokunulmazlık-imtiyaz" kelime anlamına gelen "franchise" sıfatına haiz olan yegane örnek Yıldız Savaşları.
Yıldız Savaşlarını diğerlerinden ayıran en büyük özellik çizgi roman, roman ya da oyun olarak değil, daha en başından film olarak ortaya çıkmış olması.
Biz de Yıldız Savaşlarının beklenen hikayesi "Rogue One: A Star Wars Story" öncesi star wars evrenine ve tarihine genel bir bakış atalım dedik.

9 Aralık 2016 Cuma

Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları - 2 "Hayırsız Ada"

Seyfettin Efendi - 2

Seyfettin Efendi ve İfşa-i Sır teşkilatının serüveni bir önceki albüm olan Yeditepe Canavarı'nın bıraktığı yerden devam ediyor. Bu albüm bana kalırsa hem çizim, hem senaryo, hem de kurgu bakımından bir öncekinden fersah fersah ötede. Bunun sebebi de Devrim Kunter'in tarzını yakalamış olması.
Bir önceki sayıda karakterlerle tanışmıştık. Şimdi ise onları sevmeye başlıyoruz. Bu sayının en güzel yanı, eserin konseptini daha güzel yansıtıyor olması: Cumhuriyetin ilk yıllarında geçen steam punk ve noir özellikleri olan bir hafiyelik öyküsü. Serinin en karanlık, en gizemli ve en aksiyon dolu öyküsü bu.
Devam etmeden önce şu konuda uyarıyorum: yapmış olduğum incelemeler arasında en fazla spoiler içereni bu oldu. Hala okumadıysanız söz konusu albümü www.seyfettinefendi.com adresinden Devrim Kunter imzalı olarak alıp koleksiyonunuza katmanız mümkün.
Vampirleri hallettik şimdi sıra kurt adamlara geldi!
Bir önceki sayıda satanist ritüeller gerçekleştirerek seri cinayetler işleyen bir vampiri bilimsel yöntemlerle açığa çıkartan İfşa-i Sır teşkilatı bu defa da kurt adam ya da koca ayak olarak tanımlayabileceğimiz canavarları bilimsel yöntemlerle çözümlemeye çalışıyor.
Çizgi romanımız Osman Paşa ile Seyfettin arasındaki diyalogla başlıyor. Seyfettin Efendi Yeditepe Canavarı macerasının sonunda teşkilatın içerisinden bilgi sızdıran bir casus olduğu çıkarımına varmıştı. Bu konuyu uzatmadan kitabın ilk sayfalarında işlemişler. İşlemişler derken bu albümün senaryosu Devrim Kunter ve Cihan Türe tarafından kaleme alınmış. Anlaşılan o ki casus konusu daha sonraki sayılarda işlenecek. Seyfettin şu an üzerinde çalıştıkları vakıanın daha acil olduğu gerekçesiyle konuyu geçiştiriyor. Paşa ise o kadar emin değil.
Burada dikkatimi çeken şey şu oldu: Teşkilata Yeditepe Canavarı vakıasını veren bizzat Osman Paşa'nın kendisiydi. Bu hikayede ise bir vakıa üzerinde çalıştıklarını Paşaya söyleyen kişi Seyfettin oluyor. Osman Paşanın haberi yok gibi. Seyfettin'in hiyerarşiden hiç hoşlanmadığını biliyoruz. Yine de İfşa-İ Sır teşkilatının görevlendirilmesi ve çalışma şekli hakkında daha çok bilgi verilse fana olmaz. Daha sonraki sayılarda artık...
Hafiyelik öykülerinin en güzel yanı ortaya bir gizem koyup, bu gizemi adım adım ilerletmeleri; nihayetinde doruk noktasında çözmeleridir. Seyfettin efendinin bahse konu ettiğimiz bu sayısında yukarıdaki formül eksiksiz ama özgün bir şekilde işleniyor. Saldırıdan kurtulan kişi ile görüşülüyor, olay yeri inceleniyor, daha önce bulunmamış kanıtlara rastlanıyor, Haşaşilerin de bu işe karıştığı anlaşılıyor, beklenmedik ve oldukça tehditkar bir aksiyon sahnesi ile ilk bölüme nokta konuluyor. Bütün bunlar olurken Seyfettin'in en olur olmadık yerlerde yaptığı espriler karakterin ruhuna oldukça uygun.
Bu sayının hoşuma giden diğer hususlarından biri de, bu işin bir ekip çalışması olduğunun vurgulanması. Tamam Seyfettin serinin baş kahramanı ama yan rollerin de daha aktif bir rol alması bu seriyi ilginç yapan unsurlardan. Mesela olayın iç yüzünü çözerlerken ilk yorumu yapan Seyfettin oluyor, onu sırasıyla Münevver, İsmail, Esat izliyor. Evet yanlış okumadınız İsmail bile cinayetleri çözerken söz sahibi oluyor. Planı tüm ekip birlikte yapıyorlar.
Macerada sön dönemece girilirken Münevverin her karakterin kendi özelliklerine göre silahlarla donatması, bir sonraki bölüm için heyecanı üst noktalara taşıyor. Öykü, bu noktadan sonra akıcı bir seri aksiyon sahnesinden sonra her şey bittiğinde tüm kötücül planlarını açıklayan çılgın bilim adamı ve Frankenstein hikayesi gibi klişelerle son buluyor. Şunu unutmayın ki çizgi roman gibi sanatlar klişeyi sever. Ayrıca asıl önemli olan hangi konuyu işlediğin değil, konuyu nasıl işlediğindir.
Sonuç olarak Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları'nın ikinci cildi oldukça tatmin edici bir çizgi roman albümü olarak serinin kalitesini bir üst sıraya taşıyor.
İyi okumalar.

8 Aralık 2016 Perşembe

Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları - 1 "Yeditepe Canavarı"

Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları - 1

Devrim Kunter uzun yıllar fanzinlerde ve web forumlarında kendini gösterdi. 2013 yılında ilk basılı albümünü yayınladı: Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları - 1 "Yeditepe Canavarı". İşte herşey onunla başladı.
Her James Bond filmi, her MacGyver bölümü ana konudan bağımsız bir aksiyon sahnesiyle başlardı. A takımı da böyleydi. Aslında 80'lerin dizileri böyleydi diyebilirim. Bu hem karakterleri tanımamız için bize fırsat verir hem de ilgiyi taze tutardı.
Günümüzün Scherlock tarzı dizilerinde ise ilk olarak cinayet gösteriliyor. Ardından günlük işleriyle uğraşan Holmes ve Watson gibi karakterler bir şekilde soruşturmaya dahil olup olayı çözüyorlar.
Seyfettin Efendi'nin ilk macerasında da yukarda belirttiğimiz iki formül birlikte kullanılıyor. İlk etapta Seyfettin Efendi, kendisinin ve takım arkadaşlarının meziyetlerini bize öğretircesine bir vakayı açıklığa kavuşturuyor. Sonra, kurbanın kaybolmasını anlatan bir kesit görüyoruz.
Devrim Kunter "kahramangiller" sitesinde karakterin orijinini anlatırken hikayeye baştan başlamayıp, karakterin geçmişini "flashback"'lerle sunulması gerektiğini söylemişti. Aynen bu şekilde yaparak Seyfettin Efendi'nin geçmişini bize tanıttıktan sonra, cinayet vakamızı çözmeye başlıyoruz.
Kahramanlarımız biraz steryotip. Seyfettin Efendi grubun beyni, Dr. Aziz ise kalbi. İsmail kas gücü, Esat gölgelerde çalışan dexterity ağırlıklı bir "rogue". Münevver ise doğa üstü güçler yerine teknolojiye dayanan bir çeşit "mage". Böyle ekipleri çok severim. Güzel bir ekip. Hepsini geçmişi var tabi henüz biz bilmiyoruz.
Vakamız paşa tarafından bizim ekibe verilince, olay yeri inceleme başlıyor. Tarihi camilerde satanist ritüeller eşliğinde cinayetler işleniyor.
Tüm bunlar olurken arka planda sinsi bir örgüt var, Bizim ekip olan İfşa-i Sırrın tam tersi: Rical-i Gayb!
Albümün çıkış tarihinin 2013 olmasına sığınarak haddinden fazla spoiler verdim. Gerisini lütfen okuyun.
Çizimler ve kurgu serinin ilk kitabı olması hasebiyle, daha sonra çıkacak olanların biraz gerisinde kalıyor. Ama son derece estetik olduğunu söyleyebilirim.
Devrim Kunter'in belli bir kalitesi var. Bu albüm pek çok yerde tükendi. Yine de eminim ki Seyfettin Efendi'nin kendi sitesinden temin edebilirsiniz.
Ayrıca albümün önsözünü geçtiğimiz ay kaybettiğimiz Giovanni Scognamillo kaleme almış.
Serinin diğer albümlerini de inceleyeceğim. Şimdilik bu kadar.

Karabala

Karabala - 1

Hikmet Yamansavaşçılar tam 37 sene çizmeye ara vermiş. Usta çizer Abdullah Turhan ve çizgi roman forumlarından "Çizgidiyarı" ekibinin teşvik etmesiyle içindeki ateş yeniden canlanmaya başlamış. Nihayetinde karşımıza bu albüm çıkmış.
Karabala özlediğimiz tada yeni bir soluk getiriyor. Murathan Mungan'ın şiiri, Yeni Türkü'nün şarkısı gibi, "Hem tanıdık, hem yepyeni."
Çizimleri son derece estetik. Özellikle Karabala'nın "side kick"'i olan kartalın uçarak avlanması ya da dövüşlerde düşmanlara saldırdığı kareler öyle güzel çizgilerle okuyucuya aktarılıyor ki, insanın içinde bu geç kalınmış kavuşma hissinin verdiği kızgınlık ve sevinç birbirine kavuşuyor: "Neredeydiniz be Hikmet Yamansavaşçılar?" diye.
Konuya gelecek olursak. Herhangi bir Karaoğlan macerasının daha az erotik, daha az mizahi ve daha çok gizemli olanı diyelim.
Tek eleştirim bazı terim ve diyaloglara. Örneğin köy yerine "oba", insanlar yerine "bud" ya da "budun" denilebilir.
Uzun etmeyeyim. Türk çizgi romanı son zamanlarda bir atılım yaşıyor. Seyfettin Efendi, Şehzade Yangını, Amak-ı Hayal gibi Karabala'yı da alın, okuyun.

Güngezgini

Güngezgini

Güngezgini'nin sayfaları arasında kaybolduğumda kendime şunu söyledim:
"Bu eğer bir film olsaydı,
eğer bir roman olsaydı,
ya da bir şiir, destan...
bu kadar güzel olabilir miydi?" bilemiyorum.
Elimizde öyle bir hikaye var ki, gerçekçiliğini, fantastikliğini, şiirimsi ve öykümsü yönlerini; vurmasını ve okşamasını öyle biliyor ki...
Fabio Moon ve Gabriel Ba'
bir hikaye anlatım biçimi olarak çizgi roman sanatını, çizgi ve romanı öylesine etkin bir biçimde kullanmışlar ki. Şapkamı kolumun altına alıp alkışlamak istiyorum.
Bu güzel deneyimi sizin de yaşamanızı isterim. Çizgi roman okuru olun ya da olmayın. Raflarınızda mutlaka bulunsun.

Hawkeye 2 "Küçük İsabetler"

Hawkeye - 2

Matt Fraction ile David Aja, Hawkeye ile heyecan dolu maceralara çoktan geri döndüler ama ben eleştirimi yeni yayınlıyorum. Çizgi romanlar artık olukça pahalı olmaya başladı. Eğer benim gibi koleksiyon yapmak istiyorsanız alacağınız seriyi iyi seçmeniz lazım. Yoksa astronomik rakamları gözden çıkarmak zorunda kalırsınız. İşte size raflarınızda bulunacak, defalarca yeniden okuyacağınız güzel bir seri.
Eğer çizgi romanları yıllardan beri takip ediyorsanız. Hatta Örümcek Adam ve Süperman'i Bilkanın o siyah beyaz serisinden biliyorsanız. Belki siz de benim gibi son zamanlardaki "crossover"lardan büyük "event"lerden sıkılmış olabilirsiniz. Sivil Savaş, X-Men Avengers'a Karşı, M'nin Evi, Orijinal Günah, Gizli İstila, Ultron Çağı derken her karesinde yeni bir kostümlünün konuya dahil olduğu ve bir sonraki karede ise hikayeyi hiçbir şekilde etkilemeden unutulduğu, zorlama twistlerle okuyucunun aklıyla alay edildiği, evrenlerin sürekli sıfırlandığı bu yapay heyecanlar dünyasında Clint Barton, Kate Bishop ve pizza seven köpeklerinin maceralarını ve ilişkilerini derinlemesine ve mizah dolu bir anlatımla ve orijinal çizgilerle okuyabilirsiniz.
Serinin üçüncü kitabını sabırsızlıkla bekleyeceksiniz.

Hawkeye 1 "Bir Silah Olarak Yaşamım"

Hawkeye - 1


Marvel Comics tarafından 2013 yılında yayınlanan, ülkemizde de Marmara Çizgi tarafından 2015 'te yayınlanan Hawkeye, "Bir Silah Olarak Yaşamım" serisi son yıllarda okuduğum en keyif verici seri. Matt Fraction'un akıcı yazıları ve muhteşem diyalogları, gösterişten uzak ama bir o kadar da estetik çizimleriyle David Aja ve Javier Pulido'nun elinden çıkma bu çizgi roman şaheserini ilk fırsatta alıp koleksiyonunuza katmanızı salık veririm.
Elinize aldığınızda öyle alelade bir çizgi roman denemesi gibi gözükebilir. Ama içerisine girdiğiniz zaman (ki kendinizi bir anda içinde buluyorsunuz!) size çok özel bir deneyim yaratacağı kesin.
Bu seride ne mi var? 6 Bölümden oluşan serinin her bölümünde, kahramanımız/kankamız Clint Barton'u (namı diğer Hawkeye) aksiyonun en yoğun olduğu bir kısımda ve çok zor bir durumda görüyoruz. Kankamızın iç sesi hep aynı cümle ile başlıyor. "Tamam, durum kötü görünüyor."
sonra...
Sonra öykümüzün ana bölümünü oluşturan kahramanımızın bu duruma nasıl geldiğini anlatan bir "flashback" sahnesi sonunda final ile olaylar çözümleniyor. Yazar ve çizer bu bilindik hikaye anlatımını dinamik ve eğlenceli espri unsurları ile ustalıkla işliyor.
Uzun lafın kısası, son zamanlarda çıkan en güzel Marvel çizgi romanı olan Hawkeye'ı şiddetle tavsiye ediyorum.